Tutkulu Yaşamalı Hayatı

Tutkulu yaşamalısın hayatı, o zaman hakkını vermiş olursun sana bahşedilmiş olan güzelliğin. Kurallara, kalıplara bağlı kalarak, sıradanın dışına çıkmayarak yaşadığın her gün, geçirdiğin her dakika belki güvenli bölgende kalmaya devam ediyorsun fakat ne elde ediyorsun zaten sahip olduğun dışında; hiç. Açık olmalısın, sana sunulanların hepsine açık olmalı, süzgeçten geçirdikten sonra onları kendine dahil etmelisin, büyümelisin, gelişmelisin.

Tek gecelik bir sevişme de olabilir bu ama madem onu yaşamaya karar vermişsin, tutkuyla yaşamalısın. Kollarındaki kişi hayatının aşkıymış gibi kavramalısın o bedeni. Kokusunu hapsetmelisin zihninin derinliklerine, aradan aylar yıllar geçtiğinde herhangi bir yerde denk geldiğinde o kokuya hatırlayacaksın çünkü o kişiyi ve o an’ı. Öpüşmek mesela dudaklarla sınırlı kalmamalı asla. Dil girecek devreye, tükürükler karışacak, nefesi nefesin olacak öpüşmekten nefesinin tükendiği o zirve anında. Kısa da sürmeyecek öpüşme, dakikalarca belki, ısıracaksın, ısırılacaksın, içinden taşan enerjiyi, arzuyu, tutkuyu hissettirecek, hissedeceksin o an, belki ertesi gün bile sızlarken dudaklar devam edeceksin anımsamaya, mutlu olmaya devam edeceksin. Sabah erkenden işe gitmem gerek diye yarım bırakmayacaksın an’ı. Hayata neden geldiğini belki hala bulamamış olabilirsin ama unutma bu senin hayatın ve burada kuralları sen koyuyorsun, işe 2 saat geç gitmek veya arayıp ben bugün gelemiyorum diyebilmek gibi bir ihtimal hep var. Çünkü hayat güzelliğin peşinden gitmektir ve sen kendin güzellikleri ötelersen senin için kimse hiçbir şey yapamaz.

Sınırları zorlamak önemlidir. 2 kadeh içip bırakan insanlar bana biraz korkutucu geliyor, sakladıkları bir şeyler varmış ve onları ortaya çıkartmak istemiyorlarmış gibi geliyor. İç, sarhoş ol, konuşurken ağzın kaysın, yerlere düş hatta. Ne olacak, toplumdaki pozisyonun mu zedelenecek? Toplum ne? Kim onlar? Sen diyoruz, senin hayatın diyoruz, bütün hayatını birilerinin altında çalışan biri olarak geçirebilirsin ama unutma senin de patron olduğun bir yer var; hayatın! Sen kendi hayatının patronusun ve onu ne kadar tutkulu yaşarsan gün sonunda o kadar çok kar elde etmiş olacaksın. Sal kendini akışa, akan sudaki bir yaprak gibi hissetmenin huzuru çok az şeyde var gerçekten.

Yaşamak için yemeyeceksin, yemek için yaşayacaksın. Güzel bir tabak yemek, ortalama bir seksten çok daha fazla mutlu edebiliyor insanı. Ona da tutkuyla yaklaşacaksın, hissedeceksin, güzel pişmiş bir mücver de olabilir bu, leziz bir peynir de olabilir, kısık ateşte saatlerce pişmiş bir et de olabilir ama bir lokma attığında ağzına mutluluktan inlemelisin. Hissetmelisin ondan sana geçen mutluluğu, yaymalı, dağıtmalısın vücudunun her bir hücresine. Evet sağlık en büyük mutluluk ama kendini kapattığın zaman hayata karşı, yemeklere karşı, insanlara karşı; bu mutluluktan ziyade mutsuzluk, huzursuzluk getirecek, getiriyor emin ol.

“Yoğunluğuna yaşamalısın” dediğinde Ataol Abi, öylesine söylememiş o lafı. Gerçekten yoğunluğuna, alabildiğine yaşayacaksın hayatı ki o zaman hakkını teslim et. O zaman desinler evet “biri geçti bu hayattan ama geçtiği yeri hissederek, hissettirerek geçti”. Sen hayatı bu şekilde yaşamaya başladığın zaman sadece kendin için değil, çevren için de güzelleşiyor hayat. Sevgilin, partnerin, arkadaşın, ailen onlar için de güzelleştiriyorsun hayatı, renklendiriyor, yoğunlaştırıyorsun. Hayat bulunduğun ortamdaki kahkahaların yoğunluğuyla ölçülebilen değişik bir matematik.

Evet insan her gün etli kuru fasulye ve pilav yiyerek de yaşayabilir, günde bir kadeh şarap içerek çok sağlıklı olabilir, prezervatifle sevişerek de hastalıklardan kendini koruyabilir veya sevişirken sadece tek bir pozisyon tercih edebilir. Ben bir otorite değilim, kim ne istiyorsa onu yapacaktır tabi ama hayatı o şekilde yaşamak bana gerçekten çok sıkıcı geliyor. Salyangozun da tadına bakacaksın, gecenin bir saati yarım ekmek kokoreçe de düşeceksin, tek başına 3 şişe şarap içip ayağa kalktığında dünyan da dönecek, hatta gidip kusacaksın belki; o akşam tanıştığın kişiyi arzuluyorsan, istiyorsan hastalık mı kaparım diye düşünmeyeceksin, güveneceksin hayata, dünyaya, evrene ve seviştiğin kişiyle kimsenin denemediği pozisyonlarda sevişeceksin, kimsenin sevişmediği yerlerde, anlarda sevişeceksin. Kendi kendine duvarlar örmeyeceksin, aksine yıkacaksın duvarları.

Tutku çok değişik bir kavram. Derinlerden gelen gerçek sen gibi. Yaptığın işi tutkuyla yapıyorsan o iş daha kaliteli, dokunduğun kişiye tutkuyla dokunuyorsan o temas daha özel oluyor. Hayat bir mucize, çok büyük bir şans, onu sıkıcı yaşamak veya eğlenceli hale getirmek de biraz bizde bitiyor. Ben bu güne kadar elimden geldiğince hep ama hep hakkını teslim etmeye çalıştım, yaptığım şeye bütün bedenim ve zihnimle dahil olmaya gayret ettim. Bundan sonra da böyle yapmaya devam edeceğim çünkü böylesi beni daha mutlu ediyor. Güzel bir kadınla bir şey yaşıyorsam onu iş için veya başka bir şey için yarım bırakmayacağım, lezzetli bir tatlıdan kalori korkusunu dert etmeden ikinci tabağı da isteyeceğim, hiç keşfedilmemiş seks pozisyonları da aramaya devam edip, beğendiğim şaraptan bir akşamda çok kadeh de içeceğim. Ben oyuna bütün hücrelerimle dahil olmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum. Bu güne kadar böyle yaptım, bu günden sonra da öyle yapacağım.

“Çünkü ömür dediğimiz şey , hayata sunulmuş bir armağandır ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.”

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir