Antalya gerek iklimi ile gerek hem küçük hem büyük şehrin avantajlarını içinde barındırmasıyla her zaman çok sevdiğim bir şehir olmuştur. Üniversiteyi de burada okuduğum için şehirle özel de bir bağım var. Likya şaraplarıyla ilk karşılaştığımda ve Antalya’dan geldiklerini öğrendiğimde oldukça şaşırmıştım. Antalya’nın aşırı sıcaklarının şarap yapımı için pek uygun olmadığını düşünürdüm. Fakat Likya, oldukça başarılı şaraplarıyla beni hem haksız çıkartmış hem de kendilerine hayran etmişti. Geçtiğimiz günlerde yolum tekrar Antalya’ya düştü ve ben de bu kadar yakınlarına gelmişken Likya’yı ziyaret etmeden duramadım.
Tarihte uzun süre şarapçılık yapıldığı bilinen bir bölgede, Elmalı’da yeni dönem şarap macerası Burak ve Doruk Özkan kardeşlerin girişimi ile başlıyor. Uzun yıllar eğitim, bilgi ve donanım olarak kendilerini şarap konusunda geliştirdikten sonra 2000 yılında diktikleri bağlar ile işe başlayan ikili, 2007 yılında tesislerini kuruyor ve 2008 yılı itibariyle de üretime başlıyorlar. Ürün çeşitliliği bir hayli fazla olan Likya, mono-sepaj şarapları yanında özellikle yaratıcı kupajları ile dikkat çekiyor. Yurt içinde ve dışında pek çok yarışmadan çok sayıda ödül kazanmış olan Likya Şarapları, her geçen gün daha da deneyimlenip daha güzel şaraplarla bizleri karşılıyorlar.
Antalya merkezden araba ile yaklaşık iki saat süren bir yolun ardından akşamüstü saatlerinde Elmalı’ya, Likya’nın fabrikasına ulaşıyorum. Torosların yamaçlarına kurulmuş olan bağlar ve üretim tesisi daha ilk andan sizi etkilemeyi başarıyor. Burak Bey beni karşılıyor ve tesisi gezmeye başlıyoruz. Modern şarapçılığın gerektirdiği her türlü imkanı yarattıkları tesislerde yoğun bir çalışma sürmekteydi biz gezerken. Bir tarafta tanklarda fermantasyon sürecinde olan şaraplar kontrol edilip, gereken müdahaleler yapılırken başka bir tarafta yeni gelen üzümlerin saplarından ayrılma işlemi gerçekleştiriliyordu. Fıçıda bekletilen şarapların olduğu bölüm çok keyifliydi. Burada adını daha önce duymadığım bir ürünle karşılaştım; Opramoas. Onuncu yıl dönümleri şerefine özel bir şarap yapmak isteyen Likya, Cabernet Sauvignon-Cabernet Franc-Merlot ve Malbec’ten oluşan bir Bordo blendi yapmış. Şu an fıçıda güzellik uykusunda yatan şarabın ismi de kendisi kadar özel ve anlamlı. Bütün şaraplarına Likya medeniyetindeki kentlerden isimler tercih eden Burak Bey, M.S. 2.YY’da Rhodipolis şehrinde yaşayan Opramoas isimli tarihin en büyük hayırseverinin ismini bu özel şarapla bir kez daha ölümsüzleştirmek istemiş. Fıçıdan gelen ufak bir numuneyi tattım ve gerçekten oldukça etkileyiciydi. Bir süre daha fıçı etkisinde kaldıktan sonra çok daha büyüleyici bir yapıya dönüşeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Şişe dinlendirilmesinin yapıldığı bölümü gezerken başka bir sürprizle daha karşılaştım. Likya’nın en beğendiğim ürünlerinden biri olan Kalecik Karası-Malbec kupajı Podolia’nın 2012 rekoltesi için tercih edilen etiket tasarımı oldukça başarılıydı. Etiket tasarımlarıyla da bizzat kendi ilgilendiğini belirten Burak Bey, gerçekten geleneksel ve modernliği koruyan şık tasarımlarıyla şaraplarının etkileyiciliğini arttırmayı başarmış durumda. Tesis gezimizi bitirdikten sonra sıra geliyor tadıma. Aryknda Sauvignon Blanc 2015’in çok etkileyici bir şarap olduğunu duymuştum ve tatmak için sabırsızlanıyordum. Bir önceki rekolteye göre daha açık renkli olan Arykanda Sau. Blanc 2015 özellikle burundaki canlılığı ve floral kokuların ön planda oluşu ile kesinlikle baş döndürücü bir şarap. Terruar özelliği olarak fıçı görmemiş şaraplarda da hissedilen fıçı nüansları bu şarapta da gayet bariz. Kırmızılarda da Likya, beni gönlümden vurmayı 2015 Pinot Noir ile başarıyor. Ülkemizde Chamlıja ve Chateau Nuzun ile birlikte Pinot Noir üreten 3 üreticiden biri olan Likya, üretmiş olduğu ipeksi şarap ile gerçekten üzümün hakkını vermeyi başarmış.
Ertesi sabah güneş henüz doğarken Likya’nın wine-maker’ı Nihan Hanıml’la buluşuyoruz ve beraber Kadyanda Bağı’na gidiyoruz. Bağlar 1100 metre gibi bir yükseklikte konumlanmış olunca haliyle iklim de değişiyor ve ülkenin pek çok yerinde hasatlar haftalar önce bitmişken burada üzümleri toplamak için en ideal zaman Ekim sonu olabiliyor. Bağa ulaştığımızda işçi kadınların çoktan işe başladıklarını görüyoruz. Öküzgözü üzümlerini oldukça hassas şekilde topluyor bu isimsiz kahramanlar ve bir yandan da kamerama poz veriyorlar. “Bak bu salkım çok güzel, gel fotoğrafını çek” diyerek bana da ellerinden geldiğince sıcak ve yardımsever yaklaşıyorlar. Yemek molalarında beni de sofralarına davet ediyorlar, ekmeklerinden kopartıp veriyorlar. Aramızdaki mesafe azaldıkça kamerayla daha rahat dolaşabiliyorum aralarında. Daha doğal, daha samimi pozlar yakalayabiliyorum bu şekilde. Gün boyunca devam eden hasat sonucunda toplanan üzümler tesise götürülürken benim de artık tekrar Antalya’ya dönme vaktim geliyor. Gönül istiyor üç gün sonraki Boğazkere hasadına da kalmak fakat dünyaya dönmek gerek.
Şaraplarını deneyimlemiş olanlar Likya’nın ne kadar özenli ve güzel şaraplar yaptıklarını zaten biliyorlardır. Bu güne kadar denememiş olanların da bir an önce denemeleri gerek. Çünkü ülkenin bu kadar güneyinden geldiği halde bu kadar kompleks olmayı başaran bu şaraplar bunu hak ediyor. Akdeniz Bölgesi’ni ülkenin şarapçılık yapılan bölgeleri arasına sokmaları, Antalya’yı dünyaya şarapçılık özelliği ile de tanıtmaları dışında sadece bizlere içerken çok güzel hisler yaşatan şarap yapmlarından ötürü Burak ve Doruk Özkan kardeşleri bir kez daha tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. We Love Antalya, We Love Likya…