Bu gün size çok özel bir şaraptan ve kendisiyle olan ilişkimden bahsetmek istiyorum. Bir dönemime ve beraberinde hayatıma, tecrübelerime önemli etkileri ve tanıklıkları olmuş bir şarap: Tellibağ.
Üniversite yıllarımı geçirdiğim Antalya’da o dönemlerde şaraba dair bildiğim şeyler oldukça sınırlıydı. Üzümden yapılıyordu, Bordo’nun şarapları çok iyiydi, bir de Petrus diye çok pahalı bir şey vardı. Şaraba karşı alabildiğine cahil olduğum o günler, hayatımın en çılgın, en zıpır günleriydi. Okula dair sorumlulukları yerine getirirken geri kalan zamanda da gerçekten, ülke standartlarının çok üstünde bir özgürlük içinde hayatı ve kendimizi keşfediyorduk. Nasıl yapıyorduk bunu? Sosyalleşerek, sohbetler ederek, yeni insanlarla tanışıp, yeni dünyalar görerek. Ve bu anlarda yanımızda daima kendimize ve etrafa karşı oluşturduğumuz duvarları yıkmak için kullandığımız şeyler olurdu. Kimi zaman bira, kimi zaman cin, ailelerden para geldiği ilk akşamlar belki çılgınlıklar yapıp viski ve tabi ki olmazsa olmaz şarap.
Kendi jenerasyonumdan akranlarımla bir araya gelip, kaldırımlara, taşlara, çimlere oturup orada plastik bardaktan şarap içerken öğrenmeye başladım hayatın nasıl bir şey olduğunu. İçtiğimiz şey çok önemli değildi aslında, bize kendimizi daha rahat ifade edebilecek ve karşımızdakini daha doğru anlayabilecek bir şeyler gerekiyordu ve şarap buna yardımcı oluyordu. Şarap dediğime de bakmayın; Tellibağ. Bütün bir üniversite hayatım boyunca başka hiç bir şarap almadım. Değişmeyen efsane. Şarap standının en altında bulunan bu genç adamla ilk tanıştığımızda yanılmıyorsam kendisi 8.5-9 lira civarında bir fiyata satılıyordu. Bu paraya iki bira da alabilirdin fakat o ihtiyaç duyduğun çakırkeyifliği elde edemezdin. Gecenin hızlı bir ön analizi yapılır, olasılıklar, yaşanabilecekler hesaplanır ve uygun olanın Tellibağ almak olduğu anlaşıldığında herkes kendisine birer şişe alırdı.
Şaraptan hiç anlamadığım bir dönemde bile gastronomi dünyasına kendi çapımda bir ilgi beslediğim için güzel balon kadehlerim ve karaflarım vardı evimde. Şaraptan anlamıyorum, iyi ve kötü şarabı birbirinden ayıramıyorum, param da sınırlı, alıştığımız Tellibağ’ı alıp, evde karafa koyup, kendi kendime öyle keyif yaptığımı hatırlıyorum. Şarabım 9 liralık, karafım 40-50 liralık. Hoş hanımları evimde ağırladığım zamanlarda da soğutulmuş Tellibağ güzel bir kaynaştırıcı görevi görürdü. Dediğim gibi sosyalleşmeler, bir araya gelmeler ve sohbetler sayesinde çok şey öğrendim, çok keyifli vakit geçirdim ve böyle olduğu için evimde de oldukça çok fazla buluşma organize ettim. 2 oda 1 salon küçük evimde gerçekten büyük partiler verdim. Tellibağ her zamanki gibi yine başroldeydi o akşamlarda. Ev sahibi olarak ben 6-7 şişe alıyordum, geleceklere de yakındaki süpermarketten alabileceklerini söylüyordum. Böyle olunca bütün gece boyunca kimisi plastik bardakta, kimisi balon kadehte Tellibağ içen insanlar, bir yandan Fransız Yeni Dalgası’nı konuşurken, bir başka tarafta Beat Kuşağı geyikleri döndürüyor, bir başka köşede birileri flörtleşme hazırlığındayken yanlarında biri yeni öğrendiği bir elektronik parçayı kalabalığın beğenisine sunuyordu. Hepimiz büyümekle meşgul olan çocuklardık, özgürdük, hayattan keyif alıyorduk ve Tellibağ bu noktada bize yardımcı oluyordu.
Ben büyüdüm, bazı şeyler değişti, o karafın içine artık farklı farklı pek çok şarap koyup, çok daha biliçli şekilde tüketiyorum içtiğim şarapları. Şaraba dair bir şeyler paylaşılmasını çok seviyorum çünkü bu etkileşim beni heyecanlandırıyor. Ben de elimden geldiğince içtiğim şeyleri ve öğrendiğim bazı temel şeyleri paylaşıyorum sosyal medyadan. Bütün bir üniversite hayatım boyunca Tellibağ’dan başka hiç bir şey içmediğimiz için bu içinde bulunduğum yeni duruma bazı arkadaşlarım biraz tepkili. Tellibağ’a yanlış yaptığımı, ona hakaret ettiğimi söylüyorlar. Bunu kesinlikle reddediyorum. Ben insanın yaşadığı her anın, aldığı her nefesin, tattığı her şeyin olduğu kişi üzerinde çok önemli sonuçları olduğuna inanırım. Ve o günlerde içtiğimiz Tellibağ’lar sayesinde bugün bu Nuri’yim. Bugün de alışveriş sırasında hangi şarabı alsam diye düşünürken yenilenmiş etiketiyle el salladı bana aşağılardan aşağılardan eski dost. Bizim üniversitedeki son yıllarımızda mantar olayını kaldırmışlardı zaten. “Ayıp ettiler” diye düşünmüştük ama bu tarz hızlı tüketilecek şaraplar için en iyisi olduğunu yeni öğrendim işte. Şu an Sevilen’in sofralık kategorisinde ürettiği şarap Carignan ve Öküzgözü üzümlerinden oluşuyormuş. Gerçekten bizim zamanımızda hangi üzümlerden yapılıyordu hiç hatırlamıyorum. % 12 alkollü Tellibağ, bugün 13 liralık fiyatı ile şarap raflarının en altında durmaya devam ediyor. Eski günlerin anısına aldım bir tane de ondan. Biraz nostalji olsun, biraz o günleri hatırlayayım istedim. Üzerinden belki çok çok uzun zaman geçmedi ama geçmişteki keyifli günleri hatırlamak her zaman güzel. Geçmişten bazı ürünlerin bazı hayatlar için özel ve anlamlı olmasını seviyorum. Bu alabileceğiniz en ucuz şaraplardan biri olsa bile.
Dostlarla içilen her Tellibağ, Petrus’tur benim için diyor, keyifli pazarlar diliyorum.