Bir çok insan gibi bende hoşlanmam vedalardan ama bazıları kaçınılmazdır. Son görüşmelerin kimi erken olur, kimi çoktan zamanı geldiği halde olamamıştır, bazıları ise tam olması gereken zamanda gerçekleşmiştir. 20 Ocak 2008 tarihinde yayınlanan ilk bölümüyle birlikte, algılamasında problem olmayan her izleyicide büyük hayranlık uyandıran Breaking Bad efsanesi, tam zamanında, bitmesi gerektiği yerde, tam da bitmesi gerektiği şekilde, kendine yakışır bir finalle ekranlara veda etti.
*** Spoiler var, dikkat! ***
5. sezonun 8. bölümü ardından bir sene ara veren dizinin son 8 bölümü Ağustos ayında yayınlanmaya başlamış ve ben de dahil tüm Breaking Bad hayranları için geri sayım başlamıştı. Kaçınılmaz son yakındı, hepimiz bunun farkındaydık, bitmesini istemiyorduk fakat uzatacağız diye sarpa saran TV serilerini de hatırladıkça olması gerekenin bu olduğunu biliyorduk.
Kimya öğretmenliğinden uyuşturucu dünyasında krallığa yükselen Walter White, artık yolun sonuna gelmişti ve işler kontrolden çıkmaya başlamıştı. Önce DEA (ABD Narkotiği) ajanı, bacanak Hank’in Walt’un sırrını çözmesi, ardından ortağı Jesse’nin Walt’a karşı polisle işbirliğine girişmesi ve son olarak zor zamanların adamı süper avukat Saul Goodman’ın piyasadan çekilmesi Walter’ın sona geldiğinin en önemli göstergeleriydi. Bu sırada tekrar nükseden kanser, işleri bir an önce bir düzene koyma gerekliliği yaratıyordu ki geçmişte kullanışlı olan, işlerin sorunsuz devam etmesinde yardımları olan Todd (ilk gördüğüm sahneden beri kanım ısınmamıştı) ve Nazi amcası da başa bela olmaya başlamıştı. Suç dünyasına girme sebebi olan ailesiyle de problemleri bir türlü durulmayan Walt için yola devam edebileceği çok fazla da seçenek yoktu aslında.
Bu zamana kadar sonu önceden tahmin edilebilen, finalleri genelde hayal kırıklığı yaratmış dizilere alışık olan bizler Breaking Bad’de bu tarz bir durumla karşılaşmayacağımızı biliyorduk fakat hikayenin ne yöne evrileceğini de bir türlü kestiremiyorduk. Son 8 bölümün her biri ayrı bir final, ayrı bir heyecandı. Özellikle Walt’un bu zamana kadar uyuşturucudan elde ettiği paraları kurtarmaya çalışırken Hank’e yakalandığı, o sırada Todd ve Jack Amcasının adamlarıyla gelip Hank’i öldürüp, Jesse’yi esir alıp, Walt’un paralarının çok büyük kısmını çaldığı bölüm, benim diyen aksiyon filmlerinin en aksiyonlu sahnelerinden daha heyecanlıydı. Bütün bunlardan sonra final beklentisi doğal olarak bir hayli yükselmişti.
Final bölümleri yakın zamanlara denk gelen Dexter’ın, hayranlarında yarattığı hayal kırıklığının aksine Breaking Bad hedefi tam on ikiden vuran bir bölümle final yapıyor ve adını tarihe altın harflerle yazdırıyor. Gelişme bölümleri harika olan bir çok dizinin finali bağlayamama durumunun tersine Breaking Bad kafalarda hiç soru işareti bırakmadan, her şeyi netleştirerek ekranlara veda etmesini biliyor. Enerjisi gittikçe düşen Walter White, kendisinden nefret eden eski ortaklarını, Elliot ve Gretchen’ı kullanarak elinde kalan son paranın, zamanı geldiğinde ailesine kalmasını garanti altına alıyor ve suça bulaşmasının ilk sebebini, ailesinin geleceğini garanti altına alma görevini yerine getirmiş oluyor. Son bölümün finalinde ise beklenen aksiyon gerçekleşiyor ve Heisenberg, Todd ve Jack Amcası ile adamlarını yine bilim ve zekayı birleştirerek ortadan kaldırıyor. Kendisiyle özdeşleşmiş olan mavi methin üretiminin devamını böylelikle sonlandırmış oluyor. Jesse’ye aralarında yaşanan her şeye rağmen özgürlüğünü veren Mr. White bu hengamede karnından ciddi şekilde yaralanıyor fakat bunun önemi yok. İşler yoluna girdiğine göre ha bugün ölmüş ha yarın ne farkeder. “Ölüm hayatta büyük bir kayıp değildir. Asıl büyük kayıp yaşarken içimizde ölen şeylerdir.” Walter White hayatta çok az insanın yaşayabileceği, ‘bir konuda en iyi olma’ hissini yaşamıştır. Zaman huzur içinde ölme zamanıdır artık.
Geriye dönüp baktığımız zaman tüm zamanların en güzel yaratılmış karakterlerinden biri olarak karşımızda duruyor Walter White. Fakat Walter White’ı konuşurken sadece Mr.White kimliği ile değil, alter egosu Heisenberg ile de değerlendirmemiz gerekiyor. Bir hikaye yaratılırken en dikkat edilmesi gereken konulardan biri karakter gelişimidir. Dümdüz bir karakter inandırıclıktan uzak olduğu gibi, zamanla seyircide hikayeden kopma hissi uyandırır. Breaking Bad’de böyle bir durum hiç bir zaman olmadı. Aksine her bölümde, her olayda her karakter gelişti ve değişti. İlk bölümde silahın emniyetini açmaktan bihaber olan ve polis sireni duyduğunda korkudan çıldıran, intihara kalkışan Walter White’tan, uyuşturucu baronu, korkusuz, cesur Heisenberg’e dönüşüm hikayesidir Breaking Bad. Doğumundan 50 yaşına kadar dümdüz, sıradan bir hayat yaşayan Walter White, 50 yaşından 52 yaşına kadar o güne kadar bastırdığı, yaşayamadığı her türlü duyguyu ortaya çıkartıyor ve Heisenberg kimliğini yaratıyor. Son bölümde Skyler ile konuşan bitkin, yorgun ve hasta Walter White iken, finaldeki Todd’u ve Nazileri öldüren güçlü, hırslı ve korkusuz Heisenberg’dir.
IMDB’deki en iyi TV serileri listesi içinde 9.5 puanla birinci sırada bulunan Breaking Bad’in başarısının arkasındaki en büyük sebep hiç kuşkusuz senaryosu. Sonuçta iyi bir senaryodan kötü bir eser çıkabilir ama kötü bir senaryodan iyi bir eser çıkamaz. Vince Gilligan liderliğindeki yazar kadrosunun detaycı yapısı, ince ince kurguladıkları hikayenin muhteşem ayrıntılarla birbirine bağlanması dizinin bu kadar beğenilmesindeki en büyük etken olsa gerek. Oyunculuk ise dizinin bir başka itici gücü olarak öne çıkıyor. Abartısız, doğal ve samimi canlandırmalar o kadar başarılı ki diziyi internet ortamından takip eden ben, bölümleri zaman zaman durdurup ayağa kalkıp çok alkışladım oyunculukları. Özellikle Bryan Cranston’ın oyunculuğu drama okullarında ders olarak izletilebilecek cinsten bir performanstı. Tüm zamanların en usta oyuncularından Anthony Hopkins de Cranston’ın performansı karşısında çok etkilenmiş ve kendisine “Tüm zamanlar içinde gördüğüm en iyi oyunculuk, tebrik ederim” minvalinde bir mektup yazmıştır.
Sıradan izleyici dışında her kesimden insanın büyük beğenisini toplamıştır Breaking Bad. Dreamworks Animation CEO’su Jeffrey Katzenberg 3 ekstra bölüm için 75 milyon dolar ödeyebileceğini Vince Gilligan’a bildirmiştir. Her bir bölümü 3.5 milyon dolara mal olan bir dizi için büyük bir meblağ. Ekstra bölümler umarım yapılmaz ve Breaking Bad, efsanevi bir şekilde hafızalarımızda kalmaya devam eder. Fakat serinin hayranlarına başka bir müjdeli haberi verebilirim. Dizinin önemli dinamiklerinden avukat Saul’un geçmişini ve Heisenberg haricindeki maceralarını konu alan Better Call Saul isimli bir dizi için çalışmalara başlanmış ve büyük ihtimalle Breaking Bad’in yazar kadrosunun bu projede de korunacağı söylentileri kulislerde dolaşmaya başlamış.
Breaking Bad, izlediğim her bölümüyle beni kendine hayran bırakan, kullanılan müzikleriyle, geçişleriyle, kadrajlarıyla, oyunculuklarıyla, senaryosuyla içinde barındırdığı her şeyi ile saygı duyulması gereken bir yapım. İyi ki yapılmış ve ben de iyi ki izlemişim. Hayatıma, bundan sonra Breaking Bad’in yeni bölümlerini beklemeden devam edecek olmak üzücü fakat bu eserin kafasını tam olarak anlamanın verdiği haz da bir o kadar sevindirici. Sözlerime Walter White’ın karısı Skyler’a son konuşmalarında söylediği sözle son vermek istiyorum. “Kendim için yaptım. Hoşuma gidiyordu. İşimde iyiydim. Ve kendimi gerçekten canlı hissediyordum.”