Sinemamızın şüphesiz en yaratıcı isimlerinden olan Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı, farklı senaryosu ve anlatım biçimiyle dönemindeki diğer filmlerden ayrılırken, doğu felsefesinde yaygın olan surete âşık olma olgusu üzerine de farklı yorumlar katarak seyirciye muhteşem bir sinema deneyimi sunuyor.
1965 yılında çekilen ve o dönemdeki diğer filmlerden farklı, avangart bir konumda olduğu için gösterim şansı bulamamıştır Sevmek Zamanı. Yurt dışındaki bir iki festivalde gösterilmiş ve uzun yıllar boyunca değerinin anlaşılmasını beklemiştir tozlu raflarda. Zamanla insanların farkına vardığı, önce TV kanallarında gösterilen, daha sonrasında da video çağının yükselişe geçtiği dönemde önce kasetler ile daha sonra da 2000’lerde DVD olarak izleyicilere ulaşabilen film geç de olsa hak ettiği değere ulaşmış ve klasikler arasına girmeyi başarmıştır.
Film, büyük toplumsal sorunları çözme, bir eyleme önder olma, Türkiye sinemasına yeni bir soluk getirme, uluslararası film yarışmaları için yapılma gibi tutarsız, boş savlardan uzaktır. “Sevmek Zamanı” yalnızca insanın dramını anlatmaktadır. “Sevmek Zamanı”, söyleyiş düzeyinde batılı etkiler taşıyorsa da, öykü; karakterler ve insan ilişkilerinin var oldukları atmosfer itibariyle doğuya, Anadolu’ya özgüdür. Bu bağlamda, biçim düzeyinde bir okuma, bu filmi Batı sanatına bağlıyorsa da, içerik düzeyinde bir okuma, Anadolu’ya ve geçmiş kültüre bağlamaktadır. Göz önünde bulundurulması gereken bir başka nokta da, Erksan’ın filmlerinde köylü ya da kentli insanı değil, insanı anlattığıdır. Buradan hareketle, “Sevmek Zamanı”nda, bir adım daha ileriye giderek, batılı ya da doğulu insanı değil, insanı anlattığı söylenebilir.
Bir kızın aslında önce suretine vurulan delikanlıyla, o suretin sahibi olan kızın modern zamanlarda yaşanan fakat modern olmayan aşkının hikâyesidir Sevmek Zamanı. Bütün zamanların en iyi aşk filmi olmaya adaydır. Hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir insana aşık olmanız mümkün müdür? Sadece görüntüsünü bildiğiniz, duyguları, davranışları, beğenileri hakkında hiçbir fikrinizin olmadığı birine âşık olabilir misiniz? Sevmek Zamanı işte bu soruyu sorduruyor ilk olarak insana.
Büyükada’da boyacılık yaptığı dönemde, çalıştığı evlerden birinin duvarında asılı bir fotoğraf görüyor Halil. Aşkla, tutkuyla bağlanıyor o fotoğrafa. Aylar boyunca her gün o eve gidip, o fotoğrafın karşısına oturuyor ve bakıyor, izliyor sevdiği, âşık olduğu kadını. Arkadaşlarıyla kaçamak yapmak için Büyükada’ya gelen Meral, eve geldiğinde kendi fotoğrafı karşısında büyülenmiş şekilde oturan Halil’i buluyor ve olaylar buradan sonra başlıyor. Fotoğrafına karşı böyle büyük bir tutku ve bağlılık hisseden adama karşı içinde büyük bir merak ve sempati oluşan Meral ilerleyen günlerde Halil’in çalıştığı eve gidiyor ve orada hiç beklemediği sözlerle karşılaşıyor: “Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım. Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın. Ben senin resmine değil de sana âşık olsaydım o zaman ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle”.
Halil, gerçek dünyanın ve Meral’in yaratabileceği hayal kırıklığından kaçarak, aşkını içselleştirmekte ve bu şekilde ebediyen içinde tuttuğu aşka sahip olacağını düşünmektedir.
Defalarca Halil ile iletişim kurmaya çalışan Meral, çabalarında başarısız kalmış ve kafası karışmış bir şekilde İstanbul’a geri dönmüştür. Halil’in duyguları karşısında o kadar etkilenmiştir ki o da Halil’e karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştır. Halil’in çalışma arkadaşı ve akıl hocası Derviş Mustafa söyledikleriyle Halil’i etkilemeyi başarmış ve onu Meral’le konuşmaya ikna etmiştir. Halil, İstanbul’a gidip Meral’i gördüğünde yanında Başar vardır. Başar, Meral’in zamanında bir şeyler yaşadığı ve Meral’le evlenmek isteyen, sosyeteye mensup bir zengin züppesidir. Halil, Başar ve Meral’i beraber gördüğünde yıkılır. Meral durumu açıklamak istese de Halil dinlemez. Başar’ın adamları Halil’i döverler. Halil’in dayak yedikten sonra dağdan aşağıya yürüdüğü ve Meral’in dizlerinin üstüne çökmüş şekilde kendinden uzaklaşan erkeğini izlediği sahne Türk sinema tarihinin bence en unutulmaz sahnelerinden biridir. Birbirlerinden uzaklaşmayı sembolize eden sahne, aynı zamanda Halil’in psikolojisinin de grafiği konumundadır. Ada sahnelerindeki planların, o an verilmek istenen duyguyu pekiştirmekteki başarısı şehir sahnelerinde de aynı ustalıkla perdeye yansıtılmıştır. Dayak yedikten sonra bir dolmuşla oradan ayrılmak üzere yola çıkan Halil, karlı yolda tek başına yürüyen Meral’i görür ve dolmuştan iner. Âşıklar birbirlerine sarılır ve kavuşmanın mutluluğunu yaşarlar. Ne var ki bu kavuşma çok uzun sürmeyecektir. Meral’in babasıyla yaptığı konuşma üzerine bir ilişki yaşayamayacaklarını Meral’e anlatan Halil, sözlerini söylerken yağan yağmur adeta ikilinin gözlerinden akmayan yaşların bulutlar tarafından gönderilmiş hali gibidir.
“Sevmek Zamanı” ile insanın içsel gerçekliğine dokunmak isteyen Erksan, mekân seçimi, etkili öykü ve öyküleme teknikleri, derinlikli diyalogları, ince düşünülmüş sahne düzenlemeleri, sürekli derinlik yaratan ışık kullanımı, oyuncuların içinde hareket ettikleri ortamın kişileştirilmesi, yağmurun, sokakların ve tümüyle dış dünyanın insanın iç dünyasını yansıtan unsurlara dönüştürülmesi bağlamında yarattığı atmosfer ile de amacına ulaşmaktadır.
Sevmek Zamanı’nı dönemindeki diğer filmlerden farklı kılan bir diğer özelliği de klasik zengin kız-fakir erkek konulu melodramlardan daha yoğun düşünceler, eleştiriler barındırmasıdır. Fransız sinema tarihçisi Sadoul, sinemada sert bir sınıf çatışmasının en net görüldüğü metin olarak “Sevmek Zamanı”nı göstermiştir. Meral zengin bir ailenin rahatına düşkün kızıdır. El bebek büyütülmüş, bir dediği iki edilmemiştir ve normal şartlar altında boyacı bir adama ilgi duyması mümkün görünmemektedir. Fakat yaşadığı hayatın boşluğu, anlamsızlığı onu bezdirmiş ve gerçek aşkı Halil’de bulabileceğini anlamıştır. Etrafındakilerin Meral’e, Meral’in de etrafına yabancılaşması en çok Başar ile olan düğün sahnesinde betimlenmiştir. Etrafına anlamsız, mutsuz gözlerle bakan Meral’in üstüne dans eden insanların devasa gölgeleri düşmektedir. Bu sahnede hem insanların samimiyetsizliği, hem de bireyci yaklaşımlarına vurgu yapılmak istenmiştir. Meral’in mutluluğu lüks hayatta bulamadığını sonraki sahnede düğünden kaçıp gelinliğiyle Halil’in yanına geldiğinde anlıyoruz. Halil iş için bulunduğu evin yakınlarındaki gölde, bir kayığın içinde, Meral’in fotoğrafı ve gelinlik giydirilmiş bir manken modeliyle gezmektedir. Gölün kenarında kendisini izlemekte olan Meral’i fark eder. Gölün kenarına giderek Meral’in de kayığa binmesini sağlar. Kayık tekrar gölün ortasına geldiğinde Meral önce kendi fotoğrafını gölün sularına bırakır. Filmin en can alıcı anlarından biri olan bu sahnede aşk artık somutlaşmış, ete kemiğe bürünmüştür. Meral’in o hareketteki amacı ‘Artık fotoğrafıma bakmana gerek yok. Ben buradayım’ gibi bir anlam çıkarmamıza imkân veriyor. Daha sonra mankeni de suya atan Meral, aralarında artık hiçbir şeyin olmadığını vurgular ve Halil’e sarılır. Seyirci mutlu son zannederken, Başar elinde uzun namlulu bir silahla gölün kenarına gelir. Her ne kadar hikâyenin kötü karakteri gibi gözükse de içinde çok büyük duygu patlamaları yaşayan Başar, git-geller sonunda kendine hâkim olamaz ve Meral ile Halil’i vurur. Metin Erksan böyle bir son ile asıl çıkış noktası olan suret-i aşk’ı bir kez daha bir göndermede bulunur.
Metin Erksan’ı tam anlamıyla kavramak imkânsız olsa da ‘Sevmek Zamanı’ yönetmenin hayata ve sinemaya bakışından, teknik kabiliyetine kadar birçok konuda bizlere fikir verebilir. Bu önemli filmin şu an satışta herhangi bir formatı bulunmamakta. Filmi dijital veri dışında, somut şekilde (DVD) eline almak isteyen, arşivcilik ruhuna sahip sinemaseverlerin daha ne kadar bekleyeceği ise bilinmiyor.