Balık olmamla mı ilgilidir bilmem, hep bir güzellik arayışı içinde oldum. Küçüklüğümden beri böyleydi ama büyüyüp, yaş aldıkça ve hayatı daha geniş algılamaya başladıkça bu tutkum daha da arttı. Güzel manzaralar izlemek, güzel yemekler yemek, güzel insanlara bakmak beni de daha güzelleştiriyor gibi hissetmeye başladım. Güzel olanda beni çeken bir şey vardı ve onu elde etmek, ona sahip olabilmek için mücadele etmekten, daha da ötesi bir şeyleri feda etmekten hiç çekinmedim.
Üniversitedeyken normal şartlarda beni bir hafta idare edebilecek miktarda parayı anı güzelleştirmek adına 2-3 saatte tükettiğim çok olmuştur. Güzel bir şey yemek, güzel bir şey içmek, güzel bir yerde bulunmak… Bunlar için para da zaman da çok feda edilmiştir. Son yol paramı lunaparkta bir tur daha dönme dolaba binmek için harcadığımı bilirim. Yanımdaki güzel insanlar da tercihlerini çarpışan arabalardan yana kullanmışlardı. Konyaaltı’ndan Lara’ya yürünebileceğini öyle güzel akşamlarda öğrenmiştim.
Yaşadığım yerleri güzelleştirmeye hep önem verdim. İmkanların el verdiği yerlerde oturdum ama orayı Nuri’nin mekanı haline getirmek için uğraştım, çabaladım. İstanbul’da kaldığım dönemde baya sevimsiz bir evde oturuyordum ama orayı güzelleştirmesini bilmiştim. Büyük bir odam vardı içinde sadece yatak ve çalışma masası olan. Duvarlarını Jim Jarmush filmlerinin posterleriyle kaplamıştım. Poster dediysem de hepsi çerçeveli. Başka bir duvara iki çivi çakıp arasına ip gerdim ve oraya da güzel fotoğraflar astım, sevdiklerimin güzel fotolarını, benim çektiğim güzel fotoları ya da başka güzel insanların çektiği başka güzel insanların fotoğraflarını. Resim yapabilitesi sıfır olan biri olarak şövale, tual ve boyalar alıp onları da koymuştum odaya. Hem resim yapabilmeyi denemek güzeldi hem de oda dolmuştu, yine güzeldi. Evde edilen sohbetler de güzeldi, güzel bir insanla dolu bir sohbetteki güzelliği keşfedebilenlere selam olsun. Yaşadığımız yerleri kişiselleştirebildiğimiz kadar mutluyuz. Eşyayla veya insanla.
İstanbul’u güzelleştirmeye gücüm yetmediği için Ege’ye Bodrum’a dönmeye karar verdim. İstanbul özelinde güzel, genelinde leşti. Bodrum’un genelinde güzel olduğunu biliyor, özelini merak ediyordum. Güzeller güzeliymiş gelince gördüm. “Coğrafya kaderdir” diye bir söz vardır, zor bir coğrafya sizin hem karakterinize hem bedeninize etki eder. Adana’daki bir pamuk işçisini hayal edin, ellerini, yüzünü, tenini… Bodrum insanının karakterine ve yüzüne yansımış olan şey rahatlık, sakinlik, mutluluk ve güzellikti. ‘Kalmam gereken yer burası’ dememde en önemli faktördü insanlar. Öyle bir yer ki burası hayatımda gördüğüm en güzel kadınları da en güzel erkekleri de burada gördüm, görüyorum. “Daha ne kadar güzel olunabilir abi; burnu fındık, ağzı kahve” dediklerimizden burada gerçekten çok var. Çok bilirim güzelliğini seyre daldığım kadınların sorduklarına, söylediklerine odaklanamadığımı. Bodrum havası değdiği için midir bu elmacık kemiklerinin, ellerin, kaşların güzelliği bilemem ama güzeldir Bodrum’u sindirebilmişleri izlemek.
İzlemek de güzeldir Bodrum’un denizini. Kahve ya da bira içerken elini uzatsan dokunabileceğin denize sahip olmak başkaları için lükstür, benim için güzel bir rutin. Tekneler gelir geçer, kuşlar dalar çıkar, güneş doğar batar, hava açar kapar; deniz hep oradadır, güzeldir. Biraz için sıkıldığında kendini ara sokaklara atmak, kedilerle köpeklerle selamlaşmak, daha da gaza gelip yine o keyifli ara sokakların birindeki bir meyhaneye çöküp iki tek atmak “güzel” şeydir. Spor ayakkabı ve kısa kollularla, hadi çok istisna zamanlarda trikolarla kışı geçirmek de güzeldir. Güneşe sahip olmak, ruhumuzu ısıtmasını hissetmek çok çok iyidir be. Her mevsim güzeldir pazarı, sebzesi, meyvesi. Ot cennetidir Bodrum, ekşisinden acısına tatlısından tuzlusuna her türünü bulursun yeşilin; tilkişen de derler, kenker de, arapsaçı da. Yemekleri de güzeldir canına yandığımın memleketinin. Yemekler yanında içmeye imkan tanıyan yerel şaraplar var yine pek bir güzel olan. E daha ne olsun yani.
Güzellik peşinden giderken bencil de olmamalı insan. Elbette toplum olarak bokunu çıkarmaya çok müsaitiz bazı şeylerin, güzelliklerin ama bu paylaşmaya engel olmamalı. “Güneşin çok güzel battığı bir koy buldum, gitmelisin”, “ben böyle bir deniz börülcesi yemedim, yıkılıyor, git ye”, “şuradaki kokteyller gerçekten güzel”… Sana güzel geleni paylaştıkça büyür güzellik, karşındaki de yaşadığında o güzelliği sen de hissedersin güzel. Güzellikten uzak olanları, güzellik arayışı içinde olanları çekmeye çalışırsın Bodrum’a, güzelliğe. Bilirsin ki geldiklerinde onlar da güzelleşecek, hatta ve hatta güzelleştirecek hali hazırda güzel olanı.
Güzeli ararken buldum Bodrum’u. Benimkisi sonu olan bir arayış olmadığı için her gün bir öncekinden farklı güzellikleri deneyimlemeye çalışıyorum. Yiyor, içiyor, dokunuyor, izliyor, konuşuyor, öpüyorum… Burası küçükmüş gibi duran fakat kendi içinde pek çok sonsuzluğu barındıran bir yer. Ey güzellik ve mutluluk arayışı içinde olan kişi; burası Bodrum, girince alışıyorsun, burası çok güzel.